Hutbe okunurken Peygamber (sav) efendimize salâvât getirmek ve yapılan duâya ‘âmin’ demek de mekruhtur. Eğer salâvât getirmek ve âmin demek gerekiyorsa bu kalben okunur. Dil ile telaffuz edilmez. “Hatip hutbe okuyup Peygamber (sav) efendimize salât ve selâm okusa da yine susar dinler.
Önce kutlu doğum, ardından dinlerarası diyaloglar ile kadim dinimizde değişiklikler yapmaya çalışan zihniyet, bu anlamda hutbelerimizde okunan: “Allah katında yegâne din İslam’dır.” (Âl-i İmrân, 3/19) âyetini kaldırıp yerine el açarak duâ etme bid’atini getirdiler.
Bu duruma bakarak hutbenin sıhhatini değerlendirdiğimizde; Antalya Müftülüğü’nün 15 Ocak 2010 tarihli hutbesindeki ikaz gayet mühimdir: “Hutbe dinleyenlerin sağa sola bakmaları, selâm verip almaları mekruhtur.
Hutbe, namazdaymış gibi susularak dikkatlice dinlenir. Hutbe okunurken, namaz kılmak mekruhtur. Bu nedenle, camiye geç girilmişse Cuma’nın ilk sünneti farzdan sonra edâ edilmelidir. Hutbede Peygamberimiz (sav)’in ismi geçtiği zaman bile salâvât getirilmeyerek hutbenin dikkatlice dinlenmesi tavsiye edilmiştir.” İmam-hatip okullarında, adaylar şu bilgilere dikkat çekilerek yetiştirilir: “Hutbe esnasında hatip efendi çok dikkatli konuşmalıdır.
Cümlelerinin sonunu cemaate ‘âmin’ dedirtmeyecek şekilde bitirmelidir ki cemaat ‘âmin’ bile demesin.” Bu yüzden bu dönemden önce, hutbedeki duâlar Arapça okunur, sonunda ‘âmin’ denilmezdi. İlmihal bilgilerine baktığımızda: “Hutbe okurken kimse ile konuşulmaz, hiç dünya kelâmı söylenmez, hatta birine ‘sus, konuşma’ tarzında elle işarette bile bulunulmaz. Namazdaymış gibi susularak hatip efendi dinlenir. Resûlüllah (sav) efendimiz şöyle buyurdu: “Hutbe okunurken birisi arkadaşına ‘sus’ derse boş laf etmiş, yani kendisi sükût etmemiş olur.”
Hutbe okunurken boş konuşanın Cuma’sı yoktur. Dinlerken yüzü hatip efendiye çevirerek dinlemeli, başı sağa-sola çevirip etrafına bakınıp durmamalıdır. Hutbeyi okuyan kimse duâları açık veya gizli okuyabilir. Ancak açıktan duâ ettiği zaman cemaat âmin diyecekse bunu gizli yapar. Böylece cemaatin âmin demesine engel olmuş olur. Çünkü hutbe okunurken insanların konuşmaları, tesbih çekmeleri, aksırıp ‘elhamdülillah’ diyene ‘yerhamükallah’ demeleri, selâm almaları ise mekruhtur.
Hutbe okunurken Peygamber (sav) efendimize salâvât getirmek ve yapılan duâya ‘âmin’ demek de mekruhtur. Eğer salâvât getirmek ve âmin demek gerekiyorsa bu kalben okunur. Dil ile telaffuz edilmez. “Hatip hutbe okuyup Peygamber (sav) efendimize salât ve selâm okusa da yine susar dinler.
Yakında olan ve uzakta olan (dinlemek ve susmakta) eşittirler.” İmam-ı Âzam: “İmam hutbeye çıkınca, hutbeyi bitirene kadar namaz ve kelam yoktur” buyurmuştur.” Bu alıntılar bütün Hanefî kaynaklarda vardır, diğer fıkıh kitaplarımız da bunu açıkça yazar. “Hatip hutbeye çıkınca namaz kılınmaz ve konuşulmaz. Namazda yapılması haram olan şeyler hutbe esnasında da haramdır.” denilmektedir.
“Hutbe okunurken salât ve selâm getirmek, radiyallâhü anh demek, âmin demek bid’attir.” Ashâb’dan Ümare b. Rüveybe, Bişr b. Mervan’ın ellerini kaldırarak hutbe verdiğini görünce şöyle müdahale etti: “Allah şu iki kısa elin belasını versin. Ben, Resûlüllah (sav)’i hutbe verirken gördüm. Bir elini şundan fazla kaldırmazdı.” deyip şehâdet parmağıyla işaret etti.
Bütün bu bilgiler ışığında; hiçbir Ehl-i Sünnet ve Hanefî kaynağında cuma hutbesi esnasında el açılıp cemaate âmin denilmesine cevaz veren bir madde ve içerik yoktur. Aksine men edilmiş, mekruh sayılmış ve bid’at kabul edilmiş ifadeleri görüyoruz. Keza hutbede yardım talep edilmesi, takvim tavsiye edilmesi de hutbenin sıhhatini bozan dünya kelamlarıdır. Bu tarz ilanlar vaâz kürsüsünden yapılmalıdır. Bu konu cemaat arasında da ayrılıklar ortaya çıkarıp camilerimize ve imamlarımıza karşı olan güveni zedelemektedir. Dileğimiz bir an önce bu yanlıştan dönülmesi ve hutbelerin asli hüviyetine kavuşmasıdır.