EFENDİ HAZRETLERİ İLE İLGİLİ HATIRALAR. Bu kısımda Mehmet Emin Efendi, Nigar Anne ve Hatice Anne’nin yakınında bulunan kimselerin hatıraları yer almakta olup istifade edileceğinizi umuyoruz.
AĞIZDAN ÇIKAN SÖZÜNDEĞERİ,AHMET KESKİN ABİ'DEN RİVAYETLE.
Efendi Hazretleri ve kardeşlerle bir otobüsle, hac dönüşü Suriye sınır kapısına geldiğimiz zaman pasaportları gümrük memurlarına verdik ve kuyruk çok uzunolduğundan arkada bekliyorduk. Kapıdaki gümrük memurları keyfi davranarak bizi bekletiyorlardı.
Bazı ileri gelen kardeşlerle gidip kapıdaki memurlara, işlemlerimizi bitirin pasaportlarımızı verin dedik, memurlar saat üçte gelin pasaportlarınızı verelim dediler.
Bizde “ eğer saat üçte pasaportlarımızı vermezseniz bu kapıları, çerçeveleri indireceğiz.”dedik. Ancak saat üç olduğu halde gümrük memurları gelmedi. Efendi Hazretleri O zaman “siz o adamlara ne söylediniz? Adamlarla ne konuştuysanız koşun, sözünüzü yerine getirin, sözünüz yere düşmesin” buyurdu. Bunun üzerine biz o kardeşlerle söylediklerimizi yerine getirmek için kapıya geldiğimiz zaman, gümrük memurları bizi görünce, pasaportları mühürleyip teslim ettiler.
Diğer herkes orada beklerken biz otobüsümüze binip gümrükten çıkıp gittik. Efendi Hazretleri’nin tavsiyesi ile sözümüze değer verdiğimiz için orda beklemekten kurtulduk ve herkesten önce evimize geldik.
HACI VAHDİ ABİ'DEN RİVAYETLE.
Efendi Hazretleri’ne “ ben size güzel bir güllü sehpa yapayım Efendim” dedim. Mecliste bulunan kardeşlerden biri de: “sağlam iş altı ayda biter Efendim” dedi. Efendi Hazretleri de o kardeşi tasdik ederek “doğru söylüyorsun oğlum, sağlam iş altı ayda biter.”buyurdu. Söz ağızdan çıkmış oldu. Ne kadar istediysem de sehpayı vaktinde teslim edemedim.
Malzeme aldığım adam sahtekar birisi olmamasına rağmen o sehpanın parçalarını alamadım, ve böylece iş, ha bu gün ha yarın derken altı ayı buldu. Sözde yerini bulmuş oldu ve altı ay sonra sehpayı teslim edebildim.
EFENDİ HAZRETLERİNİN ÇÖP DÖKEN KOMŞUSU:MEHMET AKİF EFENDİDEN RİVAYETLE.
Efendi Hazretleri’nin Koca Mustafa Paşada oturduğu evin üçüncü katında Kerim Efendi ile Bahriye Hanım adında komşuları oturuyordu. Efendi Hazretleri de onların üst katında oturuyordu. Kerim Efendi namazına dikkatsiz, sigara içen, kendine göre ibadetinde eksik olan bir kişiydi. Fakat, Efendi Hazretleri’ne karşı Hanımı ve kendisi ziyade hürmet ederlerdi.
Efendi Hazretleri yukarı çıkarken yada aşağı inerken Bahriye Hanım kapıya çıkardı. Efendi Hazretleri de “ Bahriye Hanım bir kahve yap da içelim.” Der oda “hayhay, memnuniyetle” diyerek komşuluk hukukunu gözetirlerdi.
Kerim Efendi ise sigara içtiğinden zile basılınca pencereleri açar kokunun çıkması için uğraşırdı. Kendisinde sigara kokuyor diye Efendi’ye en uzak köşeye, camın dibine otururdu. Akşamları kapının dışındaki Efendi’ye ait çöp kovalarını sessizce alır aşağıya boşaltır kovayı tekrar yerine koyardı. Kapıyı bir kez tıklar, aşağıya evine inerdi. Gün oldu, vakit erdi. Kerim Efendi Hakkın rahmetine kavuştu.
Kızı Kerim Efendi’yi rüyasında köşkler, saraylar içinde mesut bir şekilde görünce şaşırır. “ baba senin doğru düzgün bir taat ve ibadetin yoktu. Bu nimetlere nasıl sahip oldun.” Diye sorar Kerim Efendi de “ Kızım, bizim üst kattaki Efendi Hazretleri’nin çöplerini her gün döktüğüm için, işte bu hizmetimden dolayı bu nimetlere nail oldum.” Demiş.Bunu Efendi Hazretleri’ne anlattığı zaman Efendi Hazretleri de şöyle buyurdu: “kapıyı ve kardeşleri sevenlere nasıl sahip çıkıldığını görüyor musunuz?”buyurdu. Kerim efendinin hanımı Bahriye hanım ve kızı ile halen görüşülmektedir.
BİNBAŞI HAKKI BEY,AHMET ARLI ABİ'DEN RİVAYETLE.
Soğuk bir havada kardeşler Efendi Hazretleri ile beraber Efendi hazretlerinin evinde sohbet ederken, bu esnada elektrikler kesildi. Herkes elektriğin gelmesini beklerken kapı zili üç defa çaldı. Halbuki hiçbir yerde elektrik yoktu. Ben kalktım kapıyı açtım Hakkı Bey’de içeri girdi, hala elektrikler yoktu. Ben “ Efendim elektrikler kesik olduğu halde zil nasıl çalıyor.” Dememle birlikte Efendi Hazretleri kızardı ve iş ortaya çıkmış oldu. Belli ki çok sevdiği Hakkı Bey’in soğukta üşümesine gönlü razı olmadı.
GÜZEL AHLAK,KERİM KESKİN ABİ'DEN RİVAYETLE.
Efendi Hazretleri’nin huzurunda, Kardeşler başka bir kardeşi gıyabında, mecliste çekiştiriyorlardı.“ Borcunu ödemiyor, sözünü yerine getirmiyor vs.”diyerek. Efendi Hazretleri müdahale edip:“Resulüllah Efendimiz ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.” Buyuruyor. “ O kardeşin güzel ahlakı hepsini siler, yok eder, ne gıyabında hüküm veriyorsunuz ?” diye kızdı.Efendi Hazretleri, on beş günü geçmez Aksekilileri methederdi. “Tarikatın bugünlere gelmesinde Aksekililerin emeği çoktur, onlar nerden geldiğini biliyorlar, Allah’ta onlara veriyor.” Buyururdu.
RAMAZAN TOPU ATAN KARAHİSAR'LI HİKMET ABİ;AHMET ARLI ABİ'DEN RİVAYETLE.
Hikmet abi Karahisar’da Efendi Hazretleri’nin komşularından biriydi. Nigar Anne imtihanını yanlış anlayanlardandı. Gençliğinde dergahın kapısına gelir, Efendi Hazretleri’ne söver, sayar, kötü sözler sarf ederdi. Efendi Hazretleri kardeşler müdahale etmek isteyince “ Dokunmayın oğlum, bu adam yanlış biliyor, erkekliğinden böyle konuşuyor.” Derdi.
Nihayet zaman geçti bu adam yaşlandı. Kapıya gelip Efendi Hazretleri’nden borç para istedi. Efendi’de “ verin oğlum.” Buyurdu. Ben “ Efendim bu adam kapıya gelip küfreden adam.” Dedim. Efendi de “ Oğlum o adam doğru bildiği şey için küfrediyor. Gün olur oda doğrusunu öğrenir.” Dedi. Adama borç para verdik, adam paranın zamanı dolduğunda parayı getirdi ve adamı misafir ettik, yemek yedik, çay içtik. Efendi Hazretleri’nin kıymetini ve hadisenin doğrusunu öğrendi. Sonra helallik diledi.
Efendi Hazretleri de olgunlukla karşıladı. Aradan birkaç sene geçti. Biz, Efendi Hazretleri ile beraber İstanbul’a döndükten on beş yirmi gün sonra arabayla tüp arabasının altında kaldı. Karahisar’dan abdestini almış mahalle camisine namaza gidiyormuş. Abdesti ile şehit olarak vefat etti.Efendi Hazretleri, “Gördünüz mü Hikmet’in sonunu? kıdemlendi, nurlandı ve şehit olarak vefat etti.” Buyurdu.
ZEMZEM SUYU;HALİL İBRAHİM ABİ'DEN RİVAYETLE.
İlk Kastamonu’ya gittiğimiz zamanlardı.Bir avuç kardeştik, Efendi Hazretleri başımızdaydı. Hazreti Pir’de bugün akan su o zaman damlıyor, akmıyordu. Efendi Hazretleri suyun başına varıp el açtı bizlere de “dua edin oğlum” buyurdu. Hep beraber dua ettik amin dedikten sonra, sesli olarak hep beraber esma çekmeye başladık ve Allah’ın hikmeti olarak suyun çoğalmasını gözlerimizle görüyorduk. Namazdan sonra baktığımızda zemzem suyu bugünkü durumuna gelmişti.
HATİCE HANIM'IN HİZMETİ;MEHMET AKİF EFENDİ'DEN RİVAYETLE.
Annem Hatice Hanım’ın, K.Mustafa Paşa’daki on beş yılı aşkın bir hizmeti var. Annem, her sabah Koca Mustafa Paşa’daki kendi evimizden erkenden beş yüz metre kadar ilerdeki Efendi Hazretleri’nin evine koşar kahvaltısını hazırlar daha sonra babamı ve bizleri uyandırarak kahvaltıya götürürdü. Kahvaltıdan sonra bulaşıklarını yıkar her iki evinde düzenini sağlar, temizlik hizmetlerini görürdü.
Akşama doğru yenen yemeği yine hazırlar ve bulaşıkları yıkardı. Yemekleri devamlı olarak Efendi Hazretleri ve Nigar Anne ile birlikte yerdik. Efendi Hazretleri yaz dönemi evde yokken annem on beş günde bir evini temizlerdi.
Efendi Hazretleri her Cuma, bizim evin hamamı uygun olduğundan mütemadiyen bizde boy abdesti alırdı. Her yaz Efendi Hazretleri ile birlikte, Karahisar’a gittiğimden Annem Hatice Hanım, bana doyamadığını ve hasret kaldığını söylerdi.Yine de Rahmetli Annem bana doyamadan gitti.
Annemin vefatından sonra, bazı ileri gelen kardeşler Efendi Hazretlerine annemin isminin ders kağıdına yazılmasını teklif ettiler. Efendi hazretleride “Hay hay yazılması gerekir" dedi ve "Nigar benim hanımım hizmet etmekle mükellef, ama Hatice ise yalnız Allah rızası için her işi yapmıştır. Hizmet hususunda Hatice’nin ismi, Nigar’dan önce bile yazılmalıdır.” Buyurdu.
Annemin Efendi Hazretleri’ne bağlılığı, teslimiyeti, hizmeti ve kocasının titizliğine sabretmesi sayesinde, Efendi Hazretleri’nin annemi kendi eliyle kendi türbesine koymasına vesile oldu. Şebinkarahisar’lı komşularımızın hanımlarıda: “Allah Rahmet eylesin, biz Efendi Hazretleri’nin evine Hatice Hanım sayesinde daha rahat girip çıkmaya başladık.” Demekteler.
EFENDİ HAZRETLERİ VE HANIMLARI,MEHMET AKİF EFENDİ'DEN RİVAYETLE.
Karahisar’da hayat bir başka güzeldi. Efendi Hazretleri’nin buyurduğu gibi “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.” Nigar Anne, Muazzez Anne, Efendi Hazretleri ve ben birlikte kalıyorduk. Efendi Hazretleri’nin iki hanımı olduğundan evin içine hoş bir disiplin hakimdi. Herkesin odası ve düzeni kendisine aitti.
Ben Nigar Anne’nin çocuğu durumundaydım. Benim yüzümden aralarında çok sürtüşürlerdi. Rahmetli Nigar Anne hep beni korur ve kollardı. Bazen kurutmak için elma soyardık, salonda herkesin oturduğu bir köşe vardı. Nigar Anne ile biz bir tarafta otururduk. Kardeşlerden de bize yardım edenler olurdu. Büyük anne ise, yalnız olduğundan işi bitiremezdi. Biz Efendi Hazretlerine bakardık, O’da kaş göz işaretiyle Büyük anneye de yardım etmemizi işaret ederdi. Bizde koşar onun elmalarını da soyar bitirirdik.
Annelerden birisi özenip bir yemek yaptığında, içli köfte yada sarma gibi, kendi odalarında saklarlardı. Yemek vakti gelince, yemekten önce herkese tek tek sorar ve kaçar adet yemeyi isterse, o kadar ısıtırdı. Yemek arasında tekrar isteyene başka verilmezdi.
Efendi Hazretleri idman olsun diye, suyunu kendisi sular, odununu kendisi kırar, kardeşlerin abdest suyunu bile kimseye getirtmez, kendisi tenekeleri ile getirirdi.
NİGAR ANNE'NİN CÖMERTLİĞİ VE BEREKETİ:MEHMET AKİF EFENDİ'DEN RİVAYETLE:
Efendi Hazretlerinin sofrası gelen geçen herkese açıktı.Nigar anne her daim hizmete talip idi.Gec ve gündüz belli belirsiz tek yada toplu gelen misafirler hiç eksik olmazdı. Nigâr Anne gelen misafirlerin hepsini güler yüzle, tatlı dille karşılayıp, sofra serer, ikram ederdi.Esasen bu kimsenin kaldırabileceği bir durum değildi. Ancak Nigar Anne geçekten yüksek gönüllü ve çok sabırlı bir hanımdı.
Bir keresinde; K.M. Paşa’da evin yanında Hüseyin Kethüda Sormagir Camisi’nde bayram sabahi cemaat camiye sığmamış sokağa, yollara taşmıştı. Nigar Anne cemaatin kuru yerde namaz kıldığını görünce, evdeki en iyi halıyı kaldırdı dördüncü kattan aşağıya attı. Halı iki parça oldu cemaat namazını kıldı. Nigar Anne küçüklüğümüzden beri bize “çocuklar raftan aldığınız şeyin sonunu getirmeyin.” diyerek tembih ederdi. “Erzak kovalarının dibi görünene kadar almayın, dibi görünmeden üstünü doldurun.” “Erzak kaplarının dibi görüldüğü zaman bereketi kaçar.” buyururdu.
Efendi Hazretleri’nin Kibarlığı ve Nezaketi; oğlu Mehmet Emin Keskin Hacı Bekir Abi'den rivayet ediyor; Efendi Hazretleri hiçbir kimsenin kalbini kırmaz,etrafındaki insanlara çok değer verirdi. Çocuklarla çocuk olur, büyüklerle büyük olurdu. Babam Efendi Hazretleri’ni tıraş ederken bazen usturayı kaçırır, başını kanatır ve çok üzülürdü. Efendi Hazretleri “Hacı Bekir üzülme zaten orası kaşınıyordu, herhalde sivilce vardı.” diye teselli eder, kibarlık gösterirdi.
ŞEBİNKARAHİSAR AÇILDI;KERİM KESKİN ABİ'DEN RİVAYETLE.
Karahisar mahkeme süreci bittikten bir hayli sonraydı. Karahisara gittim. Doğrusu yıkık dökük harap olmuş yerler göreceğimi tahmin ediyordum. Birde ne göreyim her yer yeniden mamur olmuş, pırıl pırıl, duvarlar yükselmiş, binalar düzeltilmiş, kapı teke indirilmiş, Efendi gençleşmiş, ağaçlar gençleşmiş, kardeşler gençleşmiş, ağaçların kuruyanının yerine yenisi dikilmiş gençleşmiş. Şaşırmadım desem yalan olur, her şey cıvıl cıvıl kumrular ötüyor, kardeşler ilahi söylüyor, çayın tadı aynı.Kardeşlerin muhabbeti aynı yeniden doğmuş gibi oldum.
Efendi Hazretleri Cennet Mekan, zamanındaki âdetleri ve hatıraları aynı devam ediyor. Çay saati aynı, yemek saati aynı, namazlar cemaatle kılınıyor, hayran kaldım Allah c.c. yaşayan ve yaşatanlardan razı olsun. Amin.
EFENDİ HAZRETLERİ İLE KIRA GİDERDİK;SÜLEYMAN ARLI ABİ'DEN RİVAYETLE.
Efendi Hazretleri ile kıra giderdik, gittiğimiz her yeri mamur ettirirdi. Su başlarını, ağaç diplerini bizden sonrada gelenler olacak diye güzelleştirirdi. Tencere yeri, kazan yeri yaptırır, çeşme yaptırır, mıntıka temizliği yaptırırdı. Uzun zaman oturup kalmazdı.
Top oyunlarını tasvip etmez, onun yerine başka oyunlar oynatırdı. Mesela, nizami şekilde gülle atma yarışı yaptırırdı. Yüksek atlama, uzun atlama oynatırdı. Kendisi de oynar, en uzağa atlayanlardandı. Yürüyüş ve güreş yaptırdığı da olurdu. Efendi Hazretleri fevkalade çevik ve idmanlıydı. Karahisar’da bile ağaçlara çıkar kısa sürede budar inerdi.
DUADA ELLERİ AÇMAK;AHMET KESKİN ABİ'DEN RİVAYETLE.
Edirnekapı’da Mihrimah Sultan Camisi önünde medfun, Fethin sancaktarlarından Ekmekçi Baba Hacı Muhyiddin Efendi mana aleminde görünerek “ Efendi Hazretleri’ne söyleyin, kardeşler ellerini duada iyice açsınlar, kollarını vücutlarından açsınlar ki, dua kabul olsun.” Buyuruyor. Efendi Hazreteri bu zuhuratı tasdik ederek dua anında kolların iyice açılmasını tavsiye etti.
DOĞRULUK AHMET KESKİN ABİ'DEN RİVAYETLE.
Efendi Hazretleri’nin şiarı doğruluktu,“Doğruluk en büyük sermayedir.” Buyurur ve şu ayeti okurdu. “Rabbimiz Allah’tır, deyip de, sonra kulluk vazifelerinde ve işlerinde, dosdoğru olanlara, evet işte onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” Ahkaf 13 “
Allah sizin namazınıza orucunuza bakmaz, doğruluğunuza bakar. Kişi doğruluğu araya araya doğrulardan yazılır.”
“Doğru bildiğin yolda yalnızda olsan yürü devam et, Allah’a dayan güven, O kendine güvenenleri sever.“Haklı olduğun davada korkma yardımcın Allah’tır.”
“Kendini Allah’a teslim ettin mi! Daha korkma!”
“Kurtuluş için tek çare yalan olsa baş vurma,Helâk olacağını bilsen dahi doğruluktan ayrılma.
“Doğrular helak olmadığı gibi yalancılar da felah bulmaz.”H.Ş.
"Bir yalan söyleyene Allah cc üç kere lânet eder.H.Ş.
“Yalanla îman bir arada bulunmaz.”H.Ş.
“Asra yemin olsun ki, insanoğlu kesinlikle hüsrandadır. Ancak iman edenler,salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.” Asr Suresi
NİGAR ANNE İMTİHANI;ŞEBİN KARAHİSAR'LI NUSRET ÇAVUŞUN OĞLU,MÜRSEL EFENDİDEN RİVAYETLE.
Mehmet Emin Efendi ile Babam Nusret Çavuş çok iyi arkadaştılar. Efendi, Şebin Karahisar’da herkesin sevdiği, saydığı, müstesna bir insandı. Babam’la çocukluklarından beri arkadaştılar, gençlikleri beraber geçmiş, hâlâ da beraberdiler. Efendi Hazretleri çok bilgili ve seviyeli olduğundan Karahisar’da saymayan yoktu.
Efendi çarşıya çıktığı zaman bütün herkes O na karşı saygı ile ayağa kalkarlar O’da herkese selam verirdi. Şehrin ileri gelen hakim, savcı, alay komutanı, emniyet amiri, orman müdürü ve sair kim varsa Efendi’nin hatırını sorar O’na saygı duyarlardı. Efendi’nin eline su dökecek, bileğini bükecek adam yoktu.
Talebelerini de namaza abdeste teşvik eder, talebeleri de ona çok hürmet ederlerdi. Nigar Anne imtihanından önce kardeşler çok kalabalıktı. Efendi Hazretleri şimdiki bahçeyi aldığında yamaç, dere tepe, çok kıraç bir yerdi.
Kardeşler sırtlarında toprak taşıyarak bahçeyi bugünkü durumuna getirdiler. Haydar Baba Hazretlerin’den sonra ki zaman da kardeşler yine çoğaldılar ve her biri değişik bir keramete erdiler ve Efendi Hazretleri’nin “Oğlum bu kapıda kolay kolay adama pabuç giydirmezler” buyurduğu gibi büyük bir imtihanla sarsıldılar. Öyle ki Karahisar’daki bahçenin içinde iki kardeş su suluyorlar, bir birine “Biz hanımlarımızı Efendi’nin koynunda bile görsek O’nun hakkında şüpheye düşmeyiz” gibi sözler söylüyorlardı.
Hikmeti sebebi bu mudur bilinmez bâtından “Nigar Anne imtihanı” verildi. En önce böyle konuşan kardeşler kapıyı terk etti. Suşehri’nin Zöyker köyünden olan Nigar Anne, güzellikte ve insanlıkta eşsiz biriydi. İlk ismi de Parlak’tı. Nigar Anne’nin akrabaları; Nigar Anne’yi pek sevmediler, istemediler, dışlandığı vakitte Efendi Hazretleri sahip çıktı. Efendisi askerde olan Nigar Anne, pompalı ispirto ocağında çay yaparken bacağına kaynar su döküldü ve bacağı yandı. Babam Nusret Çavuş ve birkaç kardeş gidip getirdiler ve hastaneye yatırdılar.
Hastanede iken akrabaları tarafından dedikodu çıkartıldı. Nigar Anne’nin askerdeki efendisine mektup yazmışlar. Mektupta Mehmet Emin Efendi’nin Nigar Hanım’ı kaçırdığını ve evine kapattığını bildirdiler. Nigar Anne, hastaneden çıkınca bu dedikoduları duydu ve köyüne dönemedi. Başka gidecek yeri de yoktu.
Yanında bulunan devamlı gelip gittiği arkadaşı Arife Bacı ile birlikte dergaha Mehmet Emin Efendi’nin yanına sığındılar. Efendi Hazretleri askerdeki efendisine haber gönderdi. Efendisi bu dedikodulardan sonra Nigar Hanım’ı geri getirmek istemedi, ama söylentilerin aksine “Nigar Anne’nin sadık olduğunu ve Mehmet Emin Efendi’den herhangi bir şüphesi olmadığını” söyledi.
Karahisar’lı kardeşlerden Durmuş Efendi’nin bildirdiğine göre; Efendi Hazretlerine bâtından “Bu Parlak’ı alacaksın, adını da Nigar koyacaksın, vazifene de devam edeceksin” diye emir verilir. Efendi Hazretleri kan ter içerisinde “bu durumu kimseye anlatamamam” diyerek yeşil sarık, yeşil cübbeyi üzerinden çıkarır ve kenara koyar. “Ben bu işi yapamam” der. Hazreti Pir gelir ve “bu işi yapacaksın” der, sarığı cübbeyi tekrar giydirir. Bu durum üç defa tekrar eder. Efendi Hazretleri’nin göz yaşları sel olur, akar ve seccadeyi ıslatır. Sonun da Resulüllah’ın ve Pir’in emri ile vazifeyi kabul eder. Parlak’ı da imam nikahı ile alır ve adını Nigar koyar.
Mürsel Efendi devamla;Gerçektende Efendi Hazretleri’nin düşündüğü gibi bu durumu kimseye izah edemedi; Zara, Sivas, Suşehri, Şebinkarahisar, Alucra ve birçok yerden binlerce kardeş dağılıp gittiler. Babam Nusret Çavuş, Amcam Hasan Bey ve Durmuş Abi; Efendi’ye sahip çıktılar. Binlerce kardeşten On yedi kişi kadar kaldılar.
Efendi Hazretleri bu hususta “Bu benim davam kimse çeketimi dahi tutmasın” buyururdu. Bu arada Efendi Hazretleri’nin eşi Muazzez Hanım ve çocukları karşı dava ile mahkemeye başvurdular. Mehmet Emin Efendi ve Nigar Anne kısa bir süre hapiste kaldılar ve bir süre de kaçak yaşadılar. Babam Nusret Çavuş çok saygın ve sözü dinlenen bir adam olduğundan jandarma bizim eve gelip arama yapmazdı, bizim evde uzun zaman kaldılar.
Daha sonra aile kendi aralarında anlaştı ve birlikte yaşamaya başladılar. Bundan sonra; Efendi Hazretleri kışları İstanbul’a gitmeye başladı. Uluçeçen ailesi olarak biz Nusret Çavuş oğulları, Efendi’nin bahçesinin temizliğini yapar ağaçlarını budardık. Efendi Hazretleri kendisine verilen sadakaları nerde olursa olsun arar bulur, bir iğne dahi olsa ehline ulaştırırdı. Dergahta kesilecek olan kurbanları da liste yaptırır, o zamanlar koyunumuz olduğundan biz temin ederdik. Kardeşlerin geleceği zamana ve sayısına göre kurban keserdik.
Mehmet Akif Efendi ozamanlar küçüktü Efendi Hazretleri ile birlikte gelir bizim çocuklarla birlikte oynar ve gezerlerdi.Mehmed Akif Efendi büyüdü, Efendi Hazretlerine çok iyi baktı, hizmet etti. Mehmed Akif Efendi, babası Ahmet Arlı’dan ziyade Efendi Hazretleri’nin terbiyesiyle büyüdü ve babasından ziyade Efendi Hazretleri’ne hürmet ederdi.
KARAHİSAR'LI MÜRSEL ABİDEN ZUHURATLAR BAHSİ.
İlk zamanlar kardeşler Salih zuhurat gördüğünden Efendi Hazretleri devamlı olarak zuhuratları tasdik ediyor ve tatbik ettiriyordu. Daha sonraları kardeşler zuhuratlarını yalan katarak anlatmaya başlayınca hepsini uygulamaz oldu. Ne var ki bazen de birden fazla kişi aynı zuhuratı anlatmaya başlıyor ama yineuygulama görülmüyordu.
Ailemizin başından geçen bir örnek anlatayım; 20 yaşlarındaki kız kardeşimi yetmiş seksen yaşlarında bir adama vermek için on kadar kardeş zuhurat görmüşler. “Resulüllah Efendimiz bu nikahı batında kıydı.” Diye gelip Efendi Hazretleri’ne anlatmışlar. Yalnız bu zuhuratı kendileri Babam Nusret Çavuş’a anlatmaya çekinmişler. İ
stanbul’da Arap Camii eski İmamı Kasım Hoca’yı gönderip bu zuhuratları anlatarak kızı istediler. Babam Nusret Çavuş, çok kızdı. “ bu zuhuratları anlatanlar yalan söylüyorlar.” diyerek hocayı geri gönderdi. Efendi Hazretleri’ne giderek hadiseyi nakletti. Efendi Hazretleri de “Sahte zuhuratla karşıma gelmeyin, zuhuratınıza yalan katmayın, bu işin büyük vebali vardır.” Diyerek kardeşlere nasihat etti ve bu iş olmadı.
AHMET ARLI ABİ'NİN ZUHURAT TESPİTİ.
Efendi Hazretlerinin son zamanlarında sürekli zuhurat anlatan genç bir kardeşten şüphelenen Ahmet Abi, genç kardeşe takılır, “benim şöyle yapmam zuhurat olur mu? diye sorar, yatağa yattığım zaman gözlerimi kapıyorum, Peygamberimizi hayal ediyorum, O’nunla gidip geliyorum, birtakım işler yaptığımı hayal ediyorum, ertesi gün gelip bunları Efendi Hazretleri’ne anlatıyorum.O’da kibarlığından bir şey demiyor.” Deyince “doğru Ahmet abi bende öyle yapıyorum” der ve foyası meydana çıkar.
EFENDİ HAZRETLERİ İLE NUSRET ÇAVUŞUN KEŞAP YOLCULUĞU;NUSRET ÇAVUŞUN OĞLU MÜRSEL ABİ'DEN RİVAYETLE.
Efendi Hz’leri ile babam Nusret Çavuş eskiden beri iyi arkadaş olup birlikte ders almışlar. Ve zaman zaman birlikte Keşap’a Haydar Babaya dağlar, yaylalar aşarak gidip gelmekteydiler.
O zamanlar yolculuk çok zor şartlar altında, yol ona göre, iz ona göre; at ile yarı yaya, bir kaç günde gidilebiliyordu. Bu Keşap ziyaretlerinden birinde babam ve Efendi Hz’leri, yanlarında bir at olup nöbetleşe binerek Haydar Baba’yı ziyarete giderler. Yolda bir dere uçurumuna birkaç tahta ağaç konulup köprü yapılmış ve onun üzerinden geçilmekte.
Gece vakti attan inip yularından çekerek tahta köprüden geçirirken at aşağı uçuruma düşmüş. Babam Nusret Çavuş attan ümidini kesmiş ve “Efendi, bu uçurumdan atın sağlam çıkması mümkün değil haydi gidelim” der. Efendi Hz’leri ise soğukkanlı ve kararlı bir şekilde; “Çavuş, at aşağıda in aşağıya atı getir.” Buyurur. Nusret Çavuş “Olmaz öyle şey Efendi, at parçalanmıştır.” Der. Ancak Efendi Hz’lerinin soğukkanlı bir şekilde üç defa aynı sözü tekrarladığını görünce; dereden aşağı iner bakar ki, at aşağıda ayakta sapasağlam durmaktadır. Yularından tutup yukarı çıkarır ve yola devam ederler. Babam Nusret Çavuş, “Atın o uçurumdan sağ selamet çıkması mümkün olmadığı halde Efendi Hz’leri bizi yaya bırakmadı, Azizlerin pirlerin himmetiyle yoladevam ettik ve ziyaretimizi tamamladık.” Diye anlatırdı.
ŞEBİNKARAHİSAR’LI HAYRİ ABİ’NİN HATIRALARINI BİR KARDEŞ ANLATIYOR.
Efendi Hz’lerinin ilk ders verdiği kardeş olan Hayri Abi, ders almasını şöyle anlatıyor; “Genciz, evliyiz ama içki bulamadığımız zaman ispirto çekiyoruz. O kadar yoldan çıkmışız. Tam bu zamanlarımda Efendi Hz’leri güneş gibi dünyamıza girip ömrümüzü aydınlattı.
Bir gece hanımla aynı odada yatarken, bir adam gelip uyku ile uyanıklık arası bana bir şamar vurdu. Öyle bir vurdu ki, tokat yüzümü yaktı. Hemen yataktan fırlayıp barebelloya davrandım, el feneri ile odada adamı aradım. Hanım “deli herif yat, içerde kimse yok” dediyse de tokadı yiyen benim tabi. Ertesi gün bir arkadaş beni Efendi Hz’lerinin şimdiki bahçesinin bitişiğinde kiracı olarak kaldığı eve götürdü. Bir de baktım ki akşam bana şamar vuran adam orda. Ne yapacağımı şaşırdım. Efendi Hz’leri ise beni güzel bir şekilde karşılayıp ders vermek için karşısına oturttu. Dizlerim dizine değince birden buz gibi oldum.
O günden sonra izinden, yolundan dışarı çıkmadım. Şunu kendime düstur edindim; “Efendimin sevdiğini severim sevmediğini sevmem.”
Şebinkarahisar çarşısında, Hayri Abi’nin küçük dükkanın da yöreye özgü şivesiyle tatlı sohbetini dinlediklerimden birindeydi; Hayri Abi anlatıyor, “Efendi Hz’leri veNigar Anne hapse düşmüştü. Ziyaretlerine gittim. Önce Nigar Anneyi ziyaret ettim. Dükkanın ihtiyaçları için Reşadiye’ye gideceğimi söyledim. O da Efendi Hz’lerine sordun mu? Dedi.
Gitmemi istemedi, birkaç güne kadar mahkeme olacağını ve Efendi Hz’lerinden izin almam gerektiğini söyledi. Canımda onların hapiste olmasına çok sıkılıyordu. Efendi Hz’lerini ziyarete gittim, ziyaret ettim eksik ve ihtiyaçlarını gördüm. Nihayet Reşadiye’ye gideceğimi Efendi Hz’lerine söylemedim ve Reşadiye’ye doğru yola çıktım. Yolda bindiğim otobüs takla atarak ırmağa doğru uçuruma yuvarlandı.
Bu büyük kazada birçok yaralananlar oldu. Benimde yüzüm, gözüm ve kollarım yara bere içerisinde kaldı. Canımı zor kurtardım, Efendi Hz’lerini ziyarete gideyim derken Efendi Hz’lerinin hapisten çıktığını öğrendim. Yaralarımı saklayarak hemen yanına ziyarete koştum. Beni görünce mânâlı mânâlı baktı ve “Oğlum Hayri; kendine acımadın ya otobüsteki o kadar adamada mı acımadın?” deyince ben hatamı anladım ve özür diledim.