ŞAHSİYETİ VE VASIFLARI

 Mehmed Emin Efendi, orta boylu, kırmızı benizli, elâ gözlü, güler yüzlü, hoş sohbetli, namaz ve mürakâbe anında yeşil sarık yeşil cübbe giyer, alçak gönüllü, hoş görülü, merhametli, hâl ehli, edep ve kemâl sahibi bir zâtı muhteremdi. Hakiki bir Mürşîd-i kâmil olmasına rağmen, hayatı boyunca kendini gizledi. “Bir Mürşîd-i kâmil bulun da elini beraber öpelim.” derdi.

Efendi Hazretleri, tatlı ve açık bir dille tane tane konuşur, onu dinleyen ve nûrlu sîmasını gören kimseler etkilenir sözlerini ve sîmasını bir daha unutamazlardı. Fevkalâde samimi ve ihlâs sahibi bir kimse idi. Zamanını tefekkür, zikir ve sükût halinde geçirirdi. Gerektiğinde samimi, anlaşılır ve güven veren bir ses tonuyla konuşurdu.

Lüzumsuz konuşmazdı. “Her nefesin hesabı var oğlum, nefesinizi boşa tüketmeyin” diye îkaz ederdi. Genelolarak güler yüzlü bir şekilde tebessüm eder, kahkaha ile gülmez, çok tatlı gülümserdi. Her şeyi hayra yorar, ters giden bir iş olsa bile “Allah her şeyin hayırlısını versin.” diyerek duâ ederdi.

“Ümit var olun, bu hengâme içerisinde, en gür sedâ, İslâmın sedâsı olacaktır.” Buyurarak, Efendi Hz’i bu konuda “Gelen gün kârımıza” der hep geleceğe bakar, güzel şeyler hayâl ederdi. Îman, İslam, hayâ, güven, doğruluk ve emanet O’nun şiârı idi.

Efendi Hazretleri, İslâmî mevzûlara fevkalâde hakimdi. İctihad yapabilecek ilmi seviye ve kudrete sahipti. Ancak dayanaksız konuşmaz, fıkhî bir konu olduğu zaman; Hanefî mezhebini ve İmamı Âzam Efendimiz başta olmak üzere imamlarımızın görüşlerini hatırlatırdı. İlmiyle âmildi ve bu konuda çok gayretliydi. Denilmiştir ki, “Söz söyleyen kimse, söylediğini yaşıyorsa, sözü tesir eder, unutulmaz, yaşamıyorsa, sözünün bir tesiri olmaz.” Bu tarif tam O’na göre; hem söylediğini yaşar, hem de sözü tesir eder, unutulmazdı. Kur’an-ı Kerîm’de “ilmiyle amel etmeyen kimselerin kitap yüklü merkebe benzetildiğini”2 anlatırdı.

İyi günde de kötü günde de Allah’ın kendisine verdiği imkanlara ve nimetlere şükreder, devamlı olarak Allah’ın lütuf ve kereminden bahseder, “Allah’ın rahmeti olmasa, biz bu nimetlerin şükrünü edâ edemeyiz” der ve şu âyeti okurdu. “And olsun verdiğim nimetlere şükrederseniz nimetlerimi artırırım, nankörlük ederseniz, bilesiniz ki benim azabım çok şiddetlidir.”3

Allah’a ve yolun büyüklerine karşı son derece saygılı, edepli ve mütevâzi davranırdı. “Mertebelerin en yükseği kul olmak ve kulluk makamıdır. İnsanın makamı yükseldikçe gönlü alçalmalıdır.” buyururdu.

Kur’an-ı Kerîmi ve Resûlüllah Efendimizi kendisine örnek almıştı. En güzel ahlâk üzere gönderilen Resûlüllah Efendimizin sünnetlerini harfiyen uygulayan gerçek bir Varisi Enbiya idi. Bir sözünde “İlim fayda vermez amel olmadıkça, Amel fayda vermez ihlâs olmadıkça, İhlâs da fayda vermez ahlâk olmadıkça.” der güzel ahlâka çok değer verirdi.

Vatan millet meselesi veya hakka tecavüz sözkonusu olmadıkça dünya ve dünya işleri için öfkelenmez, yumuşak ve ihtiyatlı davranırdı. Hakkı ifâde etmek için zaman zaman celallense de kızdığı kardeşin gönlünü alır ve onu memnun etmeye çok gayret ederdi. Genellikle dizi üzerine otururdu. Otururken ellerini birleştirir, sağ elinin ayasına sol baş parmağının iç tarafını koyar (Nefsini bağlardı), öylece mürâkabe yapar yada sohbet ederdi. Hû Esmasına geçen kardeşlere de bunu tavsiye ederdi. Bazen Fatiha derken de “Fatiha te mâ sâlâvat.” Buyururdu. Duâya ellerini açarken yüzüğüne dokunarak ellerini birleştirir, sonra ellerini iyice açardı. Kalp kırmaktan sakınır ve kimseye kaldıramayacağı bir söz söylemezdi. Allah’ın yarattığı her şeye güzel bakar ve güzel görürdü. Başını devamlı kapatır, baş açıklığını tasvip etmezdi.

Mehmet Emin Efendi fevkalâde cömertti, sofrası herkese açıktı. O’nu çok iyi tanıyan kimseler; O’ndan daha ziyade cömert ve eli açık bir kimse tanımadıklarını söylüyorlar. Akrabalarına ve komşularına da ihsan ve ikramda bulunur hediyeler verirdi. Şebinkarahisar’daki bahçenin meyvelerini sattığını gören olmamıştır, devamlı dağıtırdı. Câmi, mektep, yol gibi hayırlara yardımdan geri durmazdı. Dünya malını biriktirmez, kapısına geleni boş çevirmez, devamlı dağıtırdı.

Kardeşlere ikram eder, onlara doğru şeyler öğretir, doğruya sevk eder, “Her duyduğunuz sözün peşine düşmeyin” diye tavsiyede bulunurdu. Kardeşleri devamlı arar sorar gönüllerini hoş eder, görüşemediği kardeşlere de selam gönderirdi. Kişileri övmez yada yermezdi, aksine iyi davranışları över, kötü davranışların yanlışlığını anlatırdı. Aynı zamanda bir kısmı hâdisi şerif meâli de olan şu sözü çok söylerdi. “İki şey yol kesicidir; kişiyi yüzüne karşı övmek ve yüzüne karşı eleştirmek.”4 Buyururdu. Davranışlarında orta yollu, kararlarında net bir tavır sergilerdi. Kötülüğe kötülükle mukabele etmez bağışlar ve merhametli davranırdı.

Efendi Hazretleri, kardeşlerin gaflete düşmesinden korkar ve onları devamlı îkaz ederdi. Her halinde ibâdete ve iyiliğe hazırdı. Efendi Hazretleri’nin katında mertebece en iyi olanlar, Allah için ahlâkı güzel olan ve Allah için kardeşlere ve kardeşliğe yardımcı olanlardı.

Kardeşlere ait bir iş yada müşkül varsa ehliyle istişâre eder, ona göre davranırdı. Kendisinden bir ihtiyacı olan kimseyi boş çevirmez. Eğer böyle bir imkanı yoksa tatlı dille îzah ederdi. Kardeşler için şefkatli bir baba ve merhametli bir sığınaktı. Bu yüzden kendisine “Efendi Baba” denirdi. Hak konusu olursa herkese eşit davranırdı. O’nun meclisi, ilim, zikir, edep, hayâ ve sabır meclisiydi. O’nun huzurunda kimse yüksek sesle konuşmaz. Kimse ayıplanmaz, kimsenin kusuru araştırılmaz ve herkes eşit tutulurdu. Azize pîre ait zuhûratı olan, hayâ ve edep dairesinde çıkar anlatırdı. Yetimleri, öksüzleri, kimsesizleri ve muhtaçları gözetir ve harçlık verirdi. Efendi hazretleri, kardeşlere karşı son derece merhametli, şefkatliydi. Hiç kimsenin ayıp ve kusurlarını araştırmazdı, hoşuna gitmeyen bir şey görürse görmezden gelirdi. Kimsenin ümidini kırmaz, hoşuna gitmeyen sorulara cevap vermez, ısrar edilirse de “Siz bilirsiniz” derdi. Bu O’nun olumsuz cevabı idi.

Efendi Hazretleri konuşurken kardeşler O’nu dinler ve hiç kimse sözünü kesmezdi. O sözünü bitirince onlar konuşurlar ve asla huzurunda tartışmazlardı. Efendi Hazretleri de kardeşlerin hayret ettiği şeylere hayret eder ve onların güldüğü şeylere O da gülerdi. Huzurunda konuşan kimse haddi aşmadıkça sözünü kesmezdi. Mübarek yüzü nûrlu, fevkalâde aydınlıktı. Sakallarını fazla uzatmaz bir tutam yada az fazla tutardı. Hemen her hafta Perşembe günleri tıraş olurdu. Bir çok kardeş O’nu “dikenler içinde gül misâli” diye tarif etmişlerdir.

Mehmed Emin Efendi Hz’i, sâdeliği sever, düzenli ve tertipli giyinirdi. Sâde ve anlaşılır konuşurdu. Süslü cümleler kurmaz, dolaylı anlatım yapmaz, herkesin anlayabileceği misâller verirdi. Ehli Beyti, Osmanlıyı, kahramanlığı ve yiğitliği çok severdi. Sohbet meclislerinde ilâhi ve çay eksik olmazdı. İlâhiye göre neşelenir yahut gözleri yaşarırdı. Meclisine oturulduktan bir süre sonra “Merhaba” der rahatlatırdı.

Nasihatlerini samimi ve nezâketle yapar; “Her şeyin sonu mühimdir, bir şeyi anlamak için sonuna bakın. Bir kimsenin nasıl olduğunu anlamak için sonuna bakın, çünkü îtibar son nefesedir” derdi. “Bir kimsenin iyi mi, kötü mü olduğu eline fırsat geçince belli olur. Eline fırsat geçince herkes mayasını ortaya koyar.” buyurur. Yavaşlık, yumuşaklık ve sabır tavsiye ederdi.

Efendi Hazretleri sosyal hayat dediğimiz dünya hayatını da son derece dengeli yaşamış meşruiyet dairesinde her türlü güzelliklerden ve iyiliklerden kendisini ve etrafındakileri faydalandırmıştır. Dünyaya ve paraya esir olmak yerine onları kullanmıştır. Çok çileli bir hayat geçirmiş olmasına rağmen sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerden geri durmamıştır.

Yaşadığı sürece kendini gizlemek için çok uğraştı. Kendisini medheden bir söz yada bir zuhûrat olduğu zaman; kızarır, küçülür, son derece rahatsız olur, “oğlum îtibar son nefesidir, o geçitte belli olur” buyururdu.
Efendi Hazretleri gibi bir zâtı muhteremi tanıdığımız için ne kadar şükretsek azdır.

2 Cuma Suresi, 5. ayet
3 İbrahim Sûresi, 7. ayet.
4 Kütüb-i Sitte, c.17, s. 7115