“Tarikat baştan sona âdaptır.”180 buyrulmuştur. Efendi Hz’i; âdabı muâşeret kurallarına ve yolun âdap ve erkânına çok dikkat ederdi. Tasavvuf yolunda olması gereken âdab erkan, bilindiği üzere anlatılmaktan ziyade yaşamakla mümkündür.
Efendi Hz’i kardeşlerin kendi iyilik ve güzellikleri için ya da başarılmış bir iş için kardeşlere şöyle tavsiyede bulunurdu. “Oğlum bu iyilikleri, güzellikleri kendinize mal edip, kendi nefsinize pay çıkarmayın, her şeyin onlardan geldiğini bilin “azizin pîrin himmetiyle deyin.” Buyururdu. Azizler pîrler derken Resûlüllah Efendimiz, Hz Ali Efendimiz, Hz Pîr başta olmak üzere yolun büyüklerini kastederdi.
Efendi Hazretleri, her işte orta yolu tavsiye eder ve bunu şu hadisi şerifle ifade ederdi; “En güzel hayat ölçülü hayat, Dünya ve Âhiret hayatını müsâvî şekilde, at başı götürmek gerekir. Ne dünya için âhireti terk edin, ne de âhiret için dünyayı terk edin. İnsanlara da yük olmayın.”181 buyururdu.
İlim: Efendi Hz’i, ilme ve ilim adamlarına çok değer verirdi. Meclisinde, onlar için özel yer açtırır yakınına oturturdu. Efendi Hz’nin ziyaretine zaman zaman tanınmış ilim adamları ve devlet
adamları da gelir, onlarla görüşür, fikir alışverişinde bulunurdu. Kendisi muallim olduğu için, ilim tahsil eden talebelerle yakınlık kurar onlarla konuşur, ihtiyacına göre harçlık verirdi. Hatta zaman zaman üniversite talebeleri için talebe evleri açtırıp masraflarını karşıladığı da olurdu.
Gıybet: Efendi Hz’i; kardeşler arasında dedikodu ve gıybetin kişiye ve topluma verdiği zararları anlatır, daima büyüklere saygı, küçüklere sevgiyi tavsiye ederdi. “Dedikoducu cennete girmez.”182 hâdisini çok söyler, “Gıybeti dinleyen, gıybeti yapan gibidir. Gıybet etsem annemin babamın gıybetini ederim, çünkü onların günahını almış olurum.” buyururdu. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’de “Kimse kimseyi gıybet etmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?”183 buyrulmuştur.
Adak: Resûlüllah Efendimizin sünnetinde adakta bulunmak uygun görülmemiştir. “Adakta bulunmayın. Çünkü adak kaderden hiçbir şeye fayda sağlamaz. Onunla sadece cimriden mal çıkarılır.”184 buyrulmaktadır.
Resim: Efendi Hz’i, evlerimizde sûret ve resim bulundurulmasını tasvip etmezdi. Hâdisi şerifde, “Resim ve sûret bulunan eve melek girmez.”185 Buyrulmuştur. İnsan yada hayvan şeklindeki oyun- cakları tasvip etmez, bazen de sûretleri bozardı.
Kâğıt: Efendi Hazretlerinin hassas olduğu bir konu da, kâğıdın temizlikte kullanılmasıydı. Mukaddes
kitabımız Kur’an-ı Kerim kâğıtta yazılı olduğundan, kâğıda ayrı bir önem ve saygı gösterirdi. Yerlere atılan kâğıt parçalarına bile gönlü razı olmazdı. Osman Gâzi’nin, Kur’an-ı Kerîm’e karşı olan saygısından dolayı sabaha kadar uyumadığını anlatırdı. Değişik temizlik alanlarında peçete olarak kullanılan kâğıtları tasvip etmez, bez kullanmamızı tavsiye ederdi. En çok da helâda kâğıt kullanılmasına üzülürdü. Bu konuyla alakalı bir zuhûrat olmuş ve Kur’an-ı Kerîm’in vadiler içinde kayalara yazılı olduğu görülmüştü. Efendi Hazretleri kâğıdı doğru kullanmadığımız için bu zuhûratın görüldüğünü söylemişti.
Kur’ân-ı Kerim âdabı: Efendi Hazretleri Kur’ânı Kerim okuyacak kimsenin namaz kılacak temizlikte; abdestli, aynı namaza başlayacakmış gibi, başı kapalı şekilde, kıbleye karşı diz çöküp oturmasını ve Kur’âna karşı saygıda kusur edilmemesini öğütlerdi. Kur’ânı Kerim; rahlesinde yada bu yükseklikte bir sehpanın üzerinde olmalıdır. Kur’ânı Kerimi yerine kaldırırken âyetlerin üzerinden üç defa öperdi. Kur’ân ı Kerim’i muhafazasında, üzerine başka kitap konulmasın diye dik koyardı. Kur’an-ı Kerîmin üstünde yazı yazmak, içine âyet haricinde, yazılı yada resimli bir şeyler koymak da Kur’ân ı Kerim’e saygısızlık olarak değerlendirilmiştir.
Günlük bakım ve temizlik: Her Perşembe öğleden sonra, tıraşını olur ve tırnaklarını keserdi. Önce sağ el işaret parmağından başlar, sonra baş parmak, sonra küçük parmak, yüzük parmak ve orta parmakla sağ eli bitirir, sonra sol elinin serçe parmaktan başlayarak sıra ile sol baş parmakta bitirirdi. Kestiği tırnakları mümkünse gömerdi.
Efendi Hz’lerinin hanımlara kına ile ilgili tavsiyesini, Hz Aişe Validemiz haber veriyor: “Resûlüllah Efendimiz kadınlara kına yakarak ellerinin renginin değiştirilmesini tavsiye etti.”186
Esneyen kimseye, sağ elinin içi ile veya sol elinin dışı ile ağzını kapatmasını tavsiye ederdi.
Sakalını düzenli ve temiz tutardı. Kemik tarak kullanır ve kıbleye karşı oturarak sakallarını tarardı. Kaşlarını da tarardı bunun bereket ve sünnet olduğunu söylerdi. “Ayakta sakal taramak afettir.” buyururdu.
Üzerinde, sünnet olarak taşıdığı çakı, çakmak ya da kibrit, ayna, tarak vs. bulundururdu. Sünnet olduğu için taşımalı silah taşıdığı da bilinmektedir.
Elbiselerini devamlı temiz ve ütülü giyer, aynaya bakar, giyinme konusunda son derece titiz davranırdı. Kendisi emekli olduktan sonra şalvar da, pantolon da giymiştir. Ancak şalvar da olsa daima ütülü ve şık giyindiği O’nu tanıyan herkesin mâlûmudur. Halk içinde çalışan genç kardeşlerin şalvar, cübbe giymelerini pek tasvip etmezdi. Giyenleri de hoş karşılar giyilmesine karşı çıkmazdı.
Her işinde olduğu gibi çoraplarını da özel bir tertiple çıkarır, önce sol çorabını çıkarır ters çevirerek ikiye katlar koyar, sonra sağ çorabını çıkarır katlar ve sol tekin üstüne koyardı. Giyeceği zaman da sağdan başlar, sonra da sol tekini giyerdi. Sağ ayağına giydiği çorabı sol ayağına, sol ayağına giydiği çorabı da sağ ayağına giymezdi.
Âsâ kullanmanın 40 yaşından sonra sünnet olduğunu söylerdi.
Kadınların çarşaf giymesini uygun bulmaz, “İran’dan bize geçmiş bir âdettir” buyurur, giyenleri de hoş karşılardı.
Yatağına, devamlı sağ tarafına yatar, yüz üstü, yüzü koyun yatılmasını tasvip etmezdi. Sol elle yenilmesini kesinlikle kabul etmez “Sol elle yenileni kusmak gerekir.” Buyurur, “Sizden kimse sakın sol eliyle yiyip içmesin, çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer.”187 Buyururdu. Ayakta yenilip içilmesini de tasvip etmezdi.
Musafaha anında mutlaka sâlâvat getirilmesini tavsiye ederdi.
Kapı eşiklerine basmaz, eşiklere oturulmasını da uygun bulmazdı.
Uydurma kelime: Uydurmacılığı, taklitçiliği sevmezdi.Yanında uydurma kelime konuşanı düzeltirdi. Mesela görev yerine vazife, öğrenci yerine talebe, öğretmen yerine muallim kelimelerini tavsiye ederdi. Bunu, Türk milli kültür ve ahlâkının korunması için gerekli görürdü.
Ehli Beyt: Mehmet Emin Efendi Ehli Beyt’i çok sever, Muharrem ayına çok hürmet ederdi. Muharrem ayına hürmeten bu ayda şeffaf bardaklarda su içmez, yine bu yüzden top oyunlarını tasvip etmezdi. Ehli Beyt’in acılarını yeni olmuş gibi yaşar Ehli Beyt’e karşı derin bir sevgi ve saygı beslerdi. Resûlüllah Efendimiz buyuruyor ki; “Benden sonra asla sapıtmayacağınız iki emanet bırakıyorum. Birisi Kur’an-ı Kerim, diğeri benim Ehli Beytim’dir.”188
Yardım: Efendi Hazretleri; câmi, mektep, yol gibi hayırlara yardımdan geri durmazdı. Dünya malını biriktirmez, kapısına geleni boş çevirmez, devamlı dağıtırdı. Habibler Yayla’daki Büyük Mescid yapılırken, cemaâte ait vakıf kuralım, dernek kuralım, dergi çıkaralım gibi teklifte bulunanlar olmuştur. “Bu kapı para kazanma, para idare etme yeri değildir. Para lazım olursa gönderirler. Parasının hesabını soran buraya yardım etmesin, burası Hak kapısıdır, elbet yardım eden bulunur.” diyerek bu teklifleri reddetmiştir.
Soğan, sarımsak, balık: “Soğan, sarımsak yiyerek mescide gelmeyin.”189 hâdisi şerifini okur Peygamberimizin meleklerle görüştüğü için çiğ soğan, sarımsak yemediğini anlatır ve “Çiğ soğan ve sarımsak yiyerek bulunduğunuz ortamlara meleklerin girmesine mâni olmayın. Eğer soğan yemek istiyorsanız tuzla ovun sonra da yıkayın acısı çıksın ondan sonra yiyin” buyururdu. Balık yenilmesine ise nefis terbiyesi olarak bakar, “Şehevî duyguları dizginlemek için tasavvuf yolunun büyükleri tarafından konulmuş bir perhiz durumudur.” Buyururdu.
Selam: “Size bir selam verildiği zaman ondan daha iyisiyle selam verin veya aynıyla mukabele edin.”190
“Ey insanlar! selamı yayın, yemek yedirin, akrabaya ilgi gösterin, herkes uykuda iken namaz kılın, selametle cennete girin.”191
Ezan okunurken, abdest alınırken, Kur’an okunurken, Kur’an ve Sünnet üzerine hikmetli sohbet yapılırken, yemek yenirken, namaz kılınırken, ilahi söylenirken selam verilmez ve konuşulmaz.
Musafaha: “Bir yerde bir cemaât oturur ve orada Allahı zikretmez, Musafaha edip nebîlere salâvat okumadan dağılırlarsa üzerlerine bir ceza vardır.”192
Efendi Hazretleri salâvatın mutlaka tam okunması gerektiğini îzah eder ve “Resûlüllah Efendimizin aile efradına salât okunmadıkça salâvat ulaşmaz” buyururdu. “Allahümme salli ve sellim alâ seyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed.”
Resûlüllah Efendimiz, hâdislerinde “İki mü’min bir araya geldiklerinde veya karşılaştıklarında benim üzerime salâvat getirerek musafaha ederlerse daha elleri birbirinden ayrılmadan Allahu Teâlâ onların günahlarını bağışlar.”193 Buyuruyor.
“İki müslüman karşılaşıp musafahada bulununca, ayrılmalarından önce küçük günahları mutlaka affedilir.”194
“Musafaha edin ki, kalplerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi dolsun ve aradaki düşmanlık bitsin.”195
Toplu Musafaha Yapılış Şekli: Büyük başa durur ve eller iyice bir birine girer baş parmaklar iyice birbirine değer gözler gözlere bakar ve içindeki pırıltıyı görür. Büyük sağda kalacak şekilde onun sol tarafına halka yapılarak devam edilir. Bu esnada herkes sessizce sâlâvat okur; “Allahümme salli ve sellim alâ seyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed”
Halka tamam olunca büyük halkayı selamlar ve duâ eder. Böylece musafahalaşma tamam olur. Bu iki kişi arasıda da olur çok kişi arasında da aynıdır.
Efendi Hz’nin eli üç defa öpülür; Birincisi Resûlüllah Efendimiz’in nâmı hesabına, ikincisi Hz Pîr’in nâmı hesabına, üçüncüsü de kendi nâmı hesabınadır. Aynı şekilde ders yaptıran vekilin de eli üç defa öpülür.
180 Câmius Sağir, c. 2, s. 219.
181 Kütüb-i Sitte, c.2, s. 74.
182 Buhari, Edeb, s. 50.
183 Hucurat Sûresi, 12. ayet.
184 İbrahim el Hazimi, Müttefakun aleyh Hâdisleri, s. 618.
185 Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 2169.
186 Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 2115.
187 Müslim, Eşribe, s. 106.
188 Kütüb-i Sitte, c.2, s. 54.
189 Kütüb-i Sitte, c. 11, s. 3926.
190 Nisa Sûresi, 86. ayet..
191 Kütüb-i Sitte, c. 10, s. 171.
192 Kütüb-i Sitte, c. 7, s..198.
193 Ebu Dâvud, Edeb, s. 142.
194 Kütüb-i Sitte, c. 10,s. 3391.
195 Kütüb-i Sitte, c. 10, s. 2731.